“Bizi Nereye Sürerlerse Sürsünler, Yine Döneceğimiz Yer Burası!”

“Bizi Nereye Sürerlerse Sürsünler, Yine Döneceğimiz Yer Burası!”

Dersim’in Cevizlidere köylüleri, geçmişte yaşadıkları zorunlu göçleri ve bugün karşı karşıya oldukları maden tehdidini gazetemize anlattı.

19 Ağustos 2025

Dersim’in Ovacık ilçesine bağlı Cevizlidere (Merxo) köyü, 1938 ve 1994 yıllarında iki kez boşaltıldı. Buna rağmen köy halkı, topraklarına sahip çıkmayı sürdürdü. Son yıllarda ise köy, maden projesi gerekçe gösterilerek yeniden yerinden edilme riskiyle karşı karşıya.

Dersim, Mezopotamya’nın endemik türler açısından en zengin havzalarından biri olarak biliniyor.  Munzur Dağları ve çevresi, boz ayı, vaşak, yaban keçisi, dağ keçisi, su samuru, yaban kedisi gibi birçok nadir canlı türüne ev sahipliği yapıyor. Bölge, aynı zamanda 1. derece doğal sit alanı olan Munzur Vadisi Milli Parkı’nı da kapsıyor.

Maden projeleri, yalnızca köylülerin yaşam alanlarını değil, bu hassas ekosistemi de tehdit ediyor.

Patlatmalı madencilik, su kaynaklarının kirlenmesi ve ormanlık alanların tahrip edilmesi; hem yaban hayatının yaşam döngüsünü bozuyor hem de biyoçeşitliliğin geri döndürülemez biçimde yok olmasına yol açabiliyor.

Cevizlidere, Dersim genelinde artan maden projeleri karşısında yalnız değil. TMMOB verilerine göre, Dersim genelinde 145 maden ruhsatı bulunuyor. Bu ruhsatlar çoğunlukla orman, mera ve su kaynaklarını kapsayan bölgelerde. Yerel halk, projelerin bölgedeki geleneksel yaşam biçimini ve doğayı tehdit ettiğini belirtiyor.

Dersim’de ekolojik dengenin temel dayanaklarından biri olan küçük ölçekli hayvancılık ve su kaynakları, bu projelerin gerçekleşmesi halinde doğrudan etkilenecek. Cevizlidere özelinde hayvancılık, sadece bir geçim kaynağı değil, aynı zamanda köye geri dönüşün ve kalıcılığın temel nedenlerinden biri. Özgür Gelecek Gazetesine konuşan Rojda ve Veysel, köyün dününü, bugününü ve yarınını anlattı.

Rojda“1994’te köyümüz boşaltılınca Ovacık’a gittik. Yazları hayvanlarımızı köyümüze getirsek de kalıcı olarak burada kalamadık. Yakın zaman önce evimizi yeniden yaptık ve artık yazları burada yaşıyoruz. Kışın tekrar Ovacık’a dönüyoruz” ifadelerini kullandı.

Köyün geçmişinde zorla boşaltmalar var

Cevizlidere, 1938 Dersim Katliamı sırasında yakılan köylerden biri. 1994 yılında ise OHAL döneminde “güvenlik” gerekçesiyle yeniden boşaltıldı. Köylüler, köylerinden ayrılmak zorunda bırakıldıktan sonra Ovacık başta olmak üzere farklı bölgelere göç etti. Ancak yaz aylarında hayvancılık faaliyetleri nedeniyle köylerine dönmeye devam ettiler.

Rojda, yaşananların geçmişte kalmadığını, bugün yaşananlarla bağlantılı olduğunu düşünüyor: “94’te ‘terör’ bahanesiyle bizi sürdüler. Şimdi böyle bir bahaneleri yok ama bu kez de maden nedeniyle sürmek istiyorlar. Demek ki başından beri amaç buymuş.”

Maden projesi ne anlama geliyor?

Köy sınırları içinde planlanan maden projesinin içeriğine dair resmi açıklamalar sınırlı. Ancak köylüler, proje kapsamında birden fazla etkenin birarada düşünüldüğünü aktarıyor. Rojda, köylülerin bu projelere neden karşı çıktığını şu sözlerle ifade ediyor: “Toprağımızın zehirleneceğini, havamızın kirleneceğini, nefes alamayacağımızı, suyumuzun kirleneceğini ve yok olacağını, hayvancılık yapamayacağımızı ve bu bölgenin yaşanmaz bir yer haline geleceğini biliyoruz.”

Bu bilgi yalnızca öngörüye değil, yakın coğrafyadaki deneyimlere dayanıyor. Rojda, özellikle Erzincan’ın İliç ilçesindeki Çöpler Altın Madeni’nde yaşanan siyanür sızıntısını örnek gösteriyor: “İliç çok yakınımızda. Orada yaşananlar gözümüzün önünde oldu. Madenciliğin ne anlama geldiğini köylüler artık çok iyi biliyor. Yaşanmışlıklarımız var.”

Ekolojik yıkım sadece çevreyle sınırlı değil

Köylüler, maden projelerinin yalnızca ekolojik değil, aynı zamanda kültürel ve toplumsal etkileri olacağını belirtiyor. Geçmişte yaşanan zorunlu göçlerin ardından yeniden köyüne dönebilen halk için maden, yeniden yerinden edilme anlamı taşıyor. Bunu şöyle ifade ediyorlar: “Bizi ne kadar buradan sürerlerse sürsünler, bizim er ya da geç döneceğimiz yer burası. Gidecek başka bir yerimiz yok. Burası bizim toprağımız.”

Kurumlara ve mücadele pratiklerine yönelik eleştiriler

Cevizlidere, Munzur Festivali döneminde sıkça ziyaret edilen köylerden biri. Ancak köy halkı, bu ziyaretlerin kalıcı bir örgütlenmeye dönüşmemesinden şikâyetçi. Rojda, bu durumu şöyle açıklıyor: “Madencilik gündemi uzun zamandır konuşuluyor ama konu festivalden festivale gündeme geliyor. Her sene benzer şeyler tekrar edilip sonra unutuluyor. Bu konuyu sadece festival zamanı burada toplanıp konuşuyorsak, öncelikli gündemimiz festival demektir.”

Rojda, özellikle köye gelen bazı siyasi yapı ve kurumların yeterince örgütlü davranmadığını düşünüyor ve şöyle diyor: “Durum tespiti yapma konusunda hepimiz çok iyiyiz ama ne yapılacağı konusunda kimse ön ayak olmuyor. Eğer gelen kurumlar gerçekten örgütlüyse harekete geçsinler, biz de peşlerinden gidelim. Ama yapamayacaklarsa da beklenti yaratmasınlar.”

“Altından, çinkodan bahsediliyor”

Cevizlidere köyünde yaşayan Veysel Keser, köyün tarihsel süreçte çeşitli nedenlerle defalarca boşaltıldığını belirterek, günümüzde madencilik faaliyetlerinin yeni bir tehdit oluşturduğunu söylüyor. Keser, “Cevizlidere köyü 1994’te, daha öncelerinde çeşitli bahanelerle boşaltılmış bir köy” diyerek başlayan konuşmasında, madencilik bahanesiyle gerçekleşebilecek yeni boşaltma sürecinin “en kötüsü olacağını” vurguluyor.

Bütün doğa tahrip ediliyor, ekolojik denge bozulacak, yaşam hakları tasvip edilmeyecek, doğa resmen yok olacak” diyor ve bu durumun kimsenin istemeyeceği bir gerçek olduğunu ifade ediyor. Keser, sermaye güçlerinin bölgedeki zengin maden kaynakları nedeniyle iştahlandığını “Altından, çinkodan bahsediliyor” diye açıklıyor.

Köyde sadece erkeklerin değil, kadınların da yaşamın ve direnişin merkezinde olduğunu belirten Keser, kadınların bahçelerini ekip evlerini onardığını, aynı zamanda toplantılara katılıp dilekçelere imza verdiklerini söylüyor: “Bu topraklara dair söz hakkı hepimizin.”

Keser, köyün yeniden inşasının yalnızca fiziksel değil kültürel bir yeniden diriliş olduğunu vurguluyor: “Biz buraya dönerken sadece ev inşa etmiyoruz, hafızamızı, türküleri, o toprakta yetişen naneyi, kekiği, çayı da geri getiriyoruz. Bunlar yaşamın ta kendisi.”

Aynı zamanda sadece insanların değil, arılar, keçiler ve yabani hayvanlar gibi diğer canlıların da yaşam alanlarının tehdit altında olduğunu belirtiyor. Keser, mücadeleyi “Yıllardır süren bu yağma düzeni artık durmalı. Devletin görevi şirketi değil halkı korumaktır” diyerek özetliyor ve Cevizlidere’nin korunmasının herkesin ortak sorumluluğu olduğunu vurguluyor.