HALK SAVAŞININ İLK BÜYÜK ZAFERİ 60. YAŞINDA; BAŞKAN MAO DİYOR Kİ:

Sınıf ve Partinin önderliği…

“Demokratik halk diktatörlüğü işçi sınıfı önderliğini gerektirir. Çünkü en uzak görüşlü, en fedakâr ve sonuna kadar devrimci olan tek sınıf işçi sınıfıdır. Bütün bir devrim tarihi, devrimin, işçi sınıfı önderliği olmadığında başarısızlığa uğradığını, işçi sınıfı önderliğinde zafere ulaştığını kanıtlar. Emperyalizm çağında hiçbir ülkede başka hiçbir sınıf gerçek devrimi zafere götüremez.” (Seçme Eserler, Kaynak Yayınları, cilt 4, sf. 399)

 “Bu çağda, proletarya ve Komünist Partisinin önderliği altında olmayan, ya da onun önderliğinden çıkan herhangi bir devrimci savaş, yenilgiye uğramaya mahkûmdur.” (Cilt 1, sf. 246)

Üç esas silah…

“Pek çok değerli deneyim kazandık. Marksizm-Leninizm teorisi ile silahlanmış, özeleştiri yöntemini kullanan ve halk yığınlarıyla kenetlenmiş çok disiplinli bir Parti; böyle bir Partinin önderliğinde bir ordu; böyle bir Partinin önderliğinde bütün devrimci sınıfların ve bütün devrimci grupların bir birleşik cephesi: İşte bunlar düşmanı yenmemizi sağlayacak üç esas silahtır.” (Cilt 4, sf. 400)

 

Halk kitlelerini harekete geçirmek…

“Devrimci savaş kitlelerin savaşıdır; ancak kitleler seferber edilerek ve onlara dayanılarak yürütülebilir.” (Cilt 1, sf. 189)

“Dr. Sun’un ölümünün üzerinden on yılı aşkın bir zaman geçti. Bu yılları da eklersek, elli yıldan fazla bir süre eder. Bu yıllar boyunca devrimden çıkan ders nedir? Esas olarak ders şudur: ‘Halk kitlelerini harekete geçirmek.’ Sizler ve bütün Çin gençliği bu dersi iyi öğrenmelisiniz. Emperyalizmi ve feodalizmi, ancak, nüfusun yüzde 90’ını oluşturan işçi ve köylü kitlelerini seferber ederek alt edebileceğimizi bilmeliyiz.(…) Temel güç işçiler ve köylülerdir. Genç aydınlarımız ve öğrencilerimiz nüfusun yüzde 90’ını oluşturan işçilerin ve köylülerin arasına gitmeli, onları seferber etmeli ve örgütlemelidir.(…) Ancak o zaman olağanüstü bir güç yaratılabilir. Yüz milyonlarca insandan meydana gelen bir güç! Ancak böyle olağanüstü bir güçle düşmanın müstahkem mevkileri ele geçirilebilir ve en son kaleleri düşürülebilir. (…) Bir gencin devrimci olup olmadığını neye dayanarak söyleyebiliriz? Bunu nasıl anlayabiliriz? Bunun sadece bir tek ölçütü olabilir, o da onun işçi ve köylü kitleleriyle kaynaşmak isteyip istememesi ve bunu gerçekten yapıp yapmamasıdır.” (Cilt 2, sf. 249-250)

 

Devrimci savaş her şeye kadirdir…

“Her komünist, ‘siyasi iktidarın silah namlusunda olduğu’ gerçeğini kavramalıdır. Bizim ilkemiz partinin silaha kumanda etmesidir; silahın partiye kumanda etmesine asla izin verilmemelidir. (…) Her şey silahın namlusundadır. Marksist devlet teorisine göre, ordu devletin temel unsurudur. İktidarı ele geçirmek ve elde tutmak isteyen herkes, mutlaka güçlü bir orduya sahip olmalıdır. Bazı kimseler, ‘savaş her şeye kadirdir’ anlayışının savunucuları olduğumuzu söyleyerek bizimle alay ediyorlar. Evet, biz devrimci savaşın her şeye kadir olduğunu söylüyoruz; bu kötü değil, iyidir. Marksisttir. (…) Emperyalizm çağında sınıf mücadelesi tecrübesi bize, işçi sınıfının ve emekçi kitlelerin, silahlı burjuvazi ve toprak ağalarını ancak silah gücüyle yenebileceklerini öğretiyor; bu anlamda bütün dünyanın ancak silahla değiştirilebileceğini söyleyebiliriz. Biz savaşın kaldırılmasından yanayız, savaş istemiyoruz; ama savaş ancak savaşla ortadan kaldırılabilir ve silahtan kurtulmak için silaha sarılmak zorunludur.” (Cilt 2, sf. 232)

 

Uzun süreli ve amansız…

“Böyle düşmanlar karşısında Çin devrimi, uzun süreli ve amansız olmak zorundadır. Böyle güçlü düşmanlar karşısında, ancak uzun bir süre içinde devrimi güçler inşa edilebilir ve ancak böylelikle bu düşmanları ezecek bir kuvvet haline getirilebilir. Çin devrimini bu derece amansızca bastıran düşmanlar karşısında devrimci güçler, kendilerini çelikleştirmedikçe, bırakın düşmanın mevzilerini ele geçirmeyi kendi mevzilerini bile koruyamazlar. Bu yüzden, Çin devriminin güçlerinin göz açıp kapayıncaya kadar inşa edilebileceğini ya da Çin’in devrimci mücadelesinin akşamdan sabaha zafere ulaşabileceğini düşünmek yanlış olur. Böyle düşmanlar karşısında Çin devriminin esas araçları ya da biçimi, barışçı mücadele değil, silahlı mücadele olmak zorundadır. Çünkü düşmanlarımız, Çin halkının barışçı bir şekilde hareket etmesini olanaksız kılmış ve onu bütün siyasi özgürlükler ve demokratik haklarından yoksun bırakmışlardır.” (Cilt 2, sf. 321)

 

Gerilla savaşı…

“Gerilla savaşı nedir? Silahlı düşmanı yenilgiye uğratmak ve kendi üslerimizi inşa etmek için geri kalmış, geniş ve yarı-sömürge bir ülkede, uzun bir dönem için, halkın silahlı güçlerinin yürüteceği zorunlu ve dolayısıyla en iyi mücadele biçimidir. Bugüne kadar siyasi çizgimiz ve Partimizin inşası bu mücadele biçimine sıkı sıkıya bağlı olmuştur. Siyasi çizgimiz ve dolayısıyla Partimizin inşası, silahlı mücadeleden ayrı olarak ele alındığı zaman doğru biçimde kavranamaz. Silahlı mücadele, siyasi çizgimizin önemli bir unsurudur. On sekiz yılda Partimiz, silahlı mücadele vermeyi yavaş yavaş öğrendi ve bunda ısrar etti. Silahlı mücadele olmadan ne proletaryanın, ne halkın ve ne de Komünist Partisi’nin Çin’de hiçbir varlık gösteremeyeceğini ve devrimin zafere ulaşamayacağını öğrendik.” (Cilt 2, sf. 295)

 

İlerleme taktiği…

“Şu da açıktır ki Komünist Partisi, uzun bir süredir gericiliğin ve karanlık güçlerin hâkimiyeti ve düşmanın işgali altında bulunan şehirlerde ve köylük bölgelerde yaptığı propaganda ve örgütlenme çalışmalarında aceleci ve maceracı olmamalı, yeraltında çalışan seçkin kadrolara sahip olmalı ve güç toplayarak hücum için uygun fırsatı kollamalıdır. Düşmana karşı mücadelede halka önderlik ederken, Komünist Partisi, adım adım ve yavaş ancak emin bir şekilde ilerleme taktiğini uygulamalı, haklı bir zemin üzerinde, faydalı ve ihtiyatlı mücadele ilkesine bağlı kalmalı ve yasa, kararname ve toplumsal geleneklerin izin verdiği her türlü açık faaliyet biçiminden yararlanmalıdır; kuru gürültü ve ihtiyatsızlık hiçbir zaman başarıya götürmez.” (Cilt 2, sf. 323)  

 

Marksizm’in yasaları ve halkın mantığı…

“Karışıklık çıkarmak, başarısızlığa uğramak, yeniden karışıklık çıkarmak, yeniden başarısızlığa uğramak… ta ki yok olup gidinceye kadar. Emperyalistlerin ve bütün dünyadaki gericilerin halkın davası karşısındaki tutumlarının mantığı budur ve onlar asla bu mantığa aykırı hareket etmezler. Bu Marksist bir yasadır. (…) Savaşmak, yenilgiye uğramak, yeniden savaşmak, yeniden yenilgiye uğramak, yeniden savaşmak… ta ki zafere ulaşıncaya kadar. Bu da halkın mantığıdır ve halk asla bu mantığa aykırı hareket etmez. Bu da başka bir Marksist yasadır. Rusya halkının devrimi de, Çin halkının devrimi de bu yasayı izlemiştir.” (Cilt 4, sf. 407)

 

Gerçekleri savunmak, hataları düzeltmek…

“Komünistler gerçeği savunmaya her zaman hazır olmalıdırlar. Çünkü gerçek, halkın çıkarlarına uygundur. Komünistler hatalarını düzeltmeye her zaman yatkın olmalıdırlar. Çünkü hatalar halkın çıkarlarına aykırıdır. Yirmi dört yıllık tecrübe bize şunu öğretiyor: Doğru bir görev, doğru bir siyaset ve doğru bir çalışma tarzı belli bir anda ve yerde daima kitlelerin taleplerine uygun düşer ve kitlelerle bağlarımızı sağlamlaştırır.” (Cilt 3, sf. 329)

 

İttifaklar sorunu…

“Şimdi iki birleşik cephe, iki ittifak vardır. Biri, işçi-köylü ittifakıdır; bu temeldir. Öteki, işçi sınıfının milli burjuvaziyle yaptığı ittifaktır. Köylüler, emekçi olduklarına ve sömürücü olmadıklarına göre, işçi köylü ittifakı uzun süreli bir ittifaktır. Ne var ki işçi sınıfıyla köylüler arasında çelişmeler vardır. Gönüllülük ilkesi temelinde bireysel mülkiyetten adım adım kolektif mülkiyete geçmeleri için köylülere rehberlik etmeliyiz. Gelecekte, devlet mülkiyetiyle kolektif mülkiyet arasında da çelişmeler olacaktır. Bu çelişmelerin tümü uzlaşabilir çelişmelerdir. Öte yandan, işçi sınıfıyla burjuvazi arasındaki çelişmeler uzlaşmaz çelişmelerdir.”  (Cilt 5, sf. 116)

 

Milli burjuvazi…

“Emperyalizme ve feodalizme karşı mücadele tarihi döneminin tümünde, emperyalizme karşı halkın safını tutmasını sağlamak için milli burjuvaziyi kazanmalı ve onunla birleşmeliyiz. Emperyalizme ve feodalizme karşı koyma görevi esas olarak tamamlandıktan sonra da, belli bir süre için milli burjuvaziyle ittifakımızı sürdürmeliyiz. Bu, emperyalist saldırının üstesinden gelmek, üretimi artırmak, pazara istikrar kazandırmak, burjuva aydınlarını kazanmak ve onları yeniden kalıba dökmek bakımından yararlı olacaktır.

Henüz iktidarı ele geçirmediniz, ama bunun için hazırlık yapıyorsunuz. Milli burjuvaziye karşı ‘hem birlik hem mücadele’ siyaseti benimsenmelidir. Emperyalizme karşı ortak mücadelede onlarla birleşin ve onların bütün anti-emperyalist söz ve eylemlerini destekleyin, fakat bir yandan da onların gerici, işçi sınıfına ve komünizme düşman söz ve eylemlerine karşı uygun bir mücadele verin.” (Cilt 5, sf. 355)

 

Küçük ve zayıf olanın mutlak zaferi…

“Çan Kayşek’in Çin’deki iktidarı bütün ülkelerin hükümetleri tarafından tanınıyordu ve yirmi iki yıl sürdü; üstelik onun kuvvetleri herkesinkinden büyüktü. Bizim kuvvetlerimiz ise küçüktü: başlangıçtaki 50 bin parti üyesi karşıdevrim bastırma harekâtlarından sonra birkaç bin kişiye inmişti. Düşman her yerde karışıklık çıkarıyordu. Burada da gene şu yasa geçerliliğini korudu: Halktan kopuk olduğu için büyük ve güçlü olan sonunda yenilgiye uğrarken, küçük ve zayıf olan, halkla bağları olduğu ve halkın çıkarları için çalıştığından zafer kazanır. İşte sonuçta olan budur.

Japonya’ya karşı savaş sırasında, Japonya çok güçlüydü, Guomindang birlikleri geri bölgelere sürülmüştü ve Komünist Partisi’nin önderliğindeki silahlı kuvvetler ancak düşman hatlarının gerisindeki köylük bölgelerde gerilla savaşı verebiliyorlardı. Japonya; Pekin, Tiancin, Şanghay, Nancing, Vuhan ve Kanton gibi büyük Çin şehirlerini işgal etmişti. Buna rağmen, Almanya’nın Hitleri gibi Japon militaristleri de aynı yasa uyarınca birkaç yıl içinde yerle bir oldular.

Biz sayısız güçlükle karşılaştık ve güneyden kuzeye sürüldük; kuvvetlerimizin sayısı ise birkaç yüz binden yirmi-otuz bine düştü. On bin kilometrelik Uzun Yürüyüş’ün sonunda sadece 25 bin askerimiz kalmıştı.(…)

Direnme Savaşı sırasında birliklerimiz Japonya’ya karşı savaşa savaşa büyüdü ve 900 bin kişilik bir güce ulaştı. Arkasından Kurtuluş Savaşı geldi. Guomindang’ın silahları bizimkilerden üstündü. O sıralarda Guomindang’ın 4 milyon askeri vardı, ama üç yıl savaşarak onların 8 milyon askerini yok ettik. ABD emperyalizminden yardım almasına rağmen Guomindang bizi yenemedi. Büyük ve güçlü olan zafer kazanamaz, kazanan daima küçük ve zayıf olandır.” (Cilt 5, sf. 333-334)

 

Marksist bilgi teorisi…

“Toplumsal savaşımda ileri sınıfı temsil eden güçler bazen yenilgiye uğrarlar. Bunun nedeni, fikirlerinin yanlışlığı değil, savaşıma katılan güçler dengesinde, bunların o gün için gerici güçler kadar güçlü olmamasıdır. Onun için bunlar, geçici olarak yenilgiye uğrarlar ama eninde-sonunda zafer onlarındır. İnsanın bilgisi, deneme ve pratik yoluyla bir sıçrama daha yapar. Bu sıçrama öncekinden önemlidir. Çünkü, ilk sıçramanın doğruluğu ya da yanlışlığını ancak bu sıçrama ortaya koyar. Nesnel dış dünyayı yansıtma döneminde formüle edilen fikirlerin, teorilerin, siyasetlerin, planların ve önlemlerin doğruluğu ya da yanlışlığı şimdi belli olur. Doğruyu aramanın başka yolu yoktur. Ayrıca dünyayı bilmenin tek amacı, onu değiştirmektir. Çoğu zaman doğru bir fikre, maddeden bilince, sonra tekrar maddeye; yani pratikten bilgiye, sonra tekrar pratiğe giden sürecin birçok yinelenmesiyle ulaşılır. Marksist bilgi teorisi, diyalektik materyalist bilgi teorisi budur.” (Teori ve Pratik, Sol Yayınları, sf. 126-127)

 

Mekanik ve dogmatik yaklaşım…

“Çin devriminin tecrübesi, yani köylük bölgelerde üs bölgelerinin kurulması, şehirlerin köylük bölgelerden kuşatılması ve en sonunda şehirlerin ele geçirilmesi ülkelerinizden birçoğu için tamamen geçerli olmayabilir ama bundan yararlanabilirsiniz. Lütfen Çin tecrübesini mekanik biçimde aktarmayın. Herhangi bir yabancı ülkenin tecrübesinden sadece yararlanılabilir, fakat bu asla bir dogma olarak alınmamalıdır. Marksizm-Leninizm’in evrensel gerçeği ve kendi ülkelerimizin somut koşulları; işte bu ikisi kaynaştırılmalıdır.” (Seçme Eserler, cilt 5, sf. 352-353)

 

Çin’in renginde değişim… 

“Eğer bu hareketler (sınıf mücadelesi, üretim için mücadele ve bilimsel deneyler-bn) mevcut olmadığı halde, toprak ağaları, zengin köylüler, karşı devrimciler, kötü unsurlar ve iblis ve hortlaklar alabildiğine kendi hallerine bırakılsalardı ve bunun yanı sıra bizim kadrolarımız gözlerini yumsalardı, aralarından birçoğu da düşmanla bizim aramızda hiçbir fark gözetmeksizin düşman tarafından ahlak bozularak moral çöküntüsüne uğrayıp dağılarak düşmanla elbirliği yapsalardı, eğer kadrolarımız düşman tarafına bu şekilde sürüklenmiş olsalardı veya düşman bizim aramıza sızmaya muvaffak olsaydı ve eğer işçilerimizden, köylülerimizden ve aydınlarımızdan birçoğu da düşmanın yumuşak ve sert manevraları önünde yenilgiye uğrasalardı, durum bu şekilde devam etseydi, çok vakit geçmeden, en az birkaç yıl, ondan fazla yıl, en fazla birkaç on yıl içinde, bütün ülke çapında kaçınılmaz bir restore meydana çıkar, Marksist-Leninist parti, faşist bir parti olur ve bütün Çin’in rengi değişirdi.” (Kızıl Kitap, Umut Yayımcılık, sf. 30-31)

 

17.10.09