SAG GÜNLÜĞÜ (2) | “Sorumluluktan öte duygusal ağırlığı daha harap edici oluyor, bunu çok net anladım”

Leyla Güven’in başlattığı ve binlerce insanın dahil olarak sürdürdüğü süresiz açlık grevlerinde gelinen aşamada 15’er kişilik iki grup PKK dava tutsağı SAG eylemlerini ölüm orucuna çevirdi. İlk grubun eylemini ölüm orucuna çevirdiği günden bu yana 13, ikinci grubun ise ölüm orucunda 3. günü geride kaldı.

Bugün itibariyle Leyla Güven 186, Nasır Yağız 173, Strassbourg ekibi 147, hapishaneler 148 gün, tutsak eski HDP milletvekilleri Selma Irmak ve Sebahat Tuncel 117 gündür açlık grevini sürdürürken Türkiyeli devrimcilerden DKP/BÖG tutsakları Efe Çatalbaş ile Mehmet Yozcu ve DKP/Komün dava tutsakları Erol Dündar ile Suat İncedere 1 Mart’tan bu yana açlık grevindeler.

MLKP dava tutsakları Muhabbet Kurt, Ali Haydar Saygılı, Aydın Akyüz 1 Mart’tan, Hatice Duman, Soner Çiçek ve Ercan Görtaş 10 Nisan’dan bu yana açlık grevinde… TKP-ML dava tutsakları Hiyem Yolcu 20 Mart’tan, Haydar Sönmez ise 1 Nisan’dan bu yana açlık grevi eylemlerini sürdürüyorlar.

Açlık grevi eylemlerinin bir başka boyutunu ele alan Tutsak Partizan’ın “SAG GÜNLÜĞÜ”nün devamını sizlerle paylaşıyoruz: 

-Sürecin tam içinde-

Her şey yolunda, SAG’cı yoldaş ve biz gün içerisinde belli bir koşuşturmaca ve genel anlamda neler yapılabileceği üzerine sürekli bir kafa yoruş içerisindeyiz. Koğuşta SAG’cıların yaşamını kolaylaştırmak üzerinden hareket edilmeye ise çoktan başlandı zaten. 21 Mart Newroz kutlamalarımız da çok eğlenceli geçti. Koğuştaki iki direnişçi Newroz ateşini tutuşturdu ve el ele verip üzerinden ilk atlayanlar oldular. Türkülerimiz, halaylarımız, slogan ve zılgtlarımızla direniş sesimizi bir kez daha yükselttik zindanlardan… Arkadaşlar ateşi sürekli besleyip, harlayarak büyüttükçe bende arkalara doğru geçtim, aklım sıra görünmemeye çalıştım, tabii benim uyanık iki yoldaşım kolumdan kayakalıp, “üçümüz birlikte atlayalım” demesinler mi? Bir baktım ikisinin ortasında ateşe doğru koşuyorum… Tanrım gittikçe yaklaşıyor… Neyse ki çok da zor olmadı, dışarıda yakılan ateşler ok daha büyük oluyor haliyle. Biz Newroz ateşini söndürdükten kısa bir süre sonra, direniş mevzilerinden olan diğer iki koğuştan da slogan ve zılgıt sesleri yükselmeye başladı. Hevaller en güçlü sesleriyle Kawa’nın yaktığı ateşi kutlamaya başladılar. Bizden hemen sonra gelen bu sesler, sanki direnişin dalga dalga yayılarak, hiç sönümlenmediğinin, giderek büyüdüğünün küçük bir örneği gibiydi. Rüzgarda bize ulaşan is kokuları ve halay türküleriyle geçirdik bugünümüzü de…

SAG’ın ilk iki haftasında peş peşe aldığımız haberlerle farklı duygulara sürüklendik. İlk önce dost kurumla aynı gün içerisinde iki ayrı şehit haberi aldık. Bayram Namaz arkadaşı Rojava’da MİT’in hain katliam planıyla şehit edilmişdi. Yoldaşımız Lorenzo Orsetti ise yine Rojava’da DAİŞ’e yapılan nihai operasyon da, zaferin ön gününde Baxoz’da çıkan çatışmada yıldızlara uğurlanmıştı. Daha 32 yaşında ve İtalyan bir Enternasyonal savaşçı olarak saflarımıza katıldığını öğrendiğimiz de daha bir kavruldu yüreğimiz ve bir mum daha yandı içimizde hiç sönmemecesine… Bu iç yakıcı haberlerden kısa bir süre sonra ise bir yoldaşımızın daha SAG’a girdiği haberini aldık… Hevallerin taleplerinin ve direnişlerinin kolektifimizdeki bu sahiplenilişi ve politik tutukluğumuzun üzerimizden hızla atılıyor olduğunun pratik göstergeleri bizleri mutlu etmekle birlikte bir yoldaşımızın daha bedenini açlığa yatırmış olmasının verdiği haklı kaygı bizi farklı duygu durumlarına sürükledi. Yoldaş başka bir hapishanede ve yanında bir yoldaşımızın olmaması bizi en çok düşündüren ve kaygılandıran sebepler. Sağlık durumu da çok merak ediyoruz ve sürekli nasıl haber alabiliriz diye düşünmeye başladık hemen…

SAG’ın başlamasıyla mektup günleri de daa bir renklendi sanki. Özellikle SAG’daki diğer yoldaştan haber alma isteği ve diğer yoldaşlardan bir ses bir soluk bekleyişi, günleri iple çeker hale getirdi bizleri. Bir de görüş günleri tabiki… dost kurumlardan ve farklı yerlerden gelen kart mektup ve fakslardan gelen bir selam da ayrı moral kaynakları oluyor elbette…

Günler ilerledikçe yapılan içecekler vs.de belli bir düzen oturdu. İçeceklerden biri limonata biri de meyve çayı. Ben birkaç defa limonata yapımına dahil oldum. Limonata yapımını ilk defa bu süreçte öğrendim, ne kadar da basitmiş… Fakat salt yapmakla bitmiyor elbette, mesele belli bir ölçüyü tutturup en iyi tadı bulabilmek. Tabi hijyen meselesi de çok önemli. Ben hiç meyve çayı yapmadım fakat yapılırken izledim. Gerçekten zor iş diye düşünüyorum. Büyük emekler sonucu güzel bir tad ve aroma yakalanabildi ancak. Günlerce buharda bekletme, dinlenme süresini ayarlama, hangi malzemeler girse daha güzel olur denemeleri, farklı tad arayışları, ısı ayarlamaları vs. vs. deneye yanıla en güzel tadı yakalamak için uğraşıp durdular. Ben ise dikkatimi şeker yapımına verdim. Uzmanlaşma alanımın şeker olmasına karar verdim. Fakat yapımı en zor ve zahmetli işte bu. Gününün en az iki saatini alıyor ve yakmadan, ölçüsünü tutturarak güzel de bir tad yakalayarak hazırlamak çok zor! Bugün yapan arkadaşı izledim uzun uzun ve büyük bir dikkatle öğrenmeye çalıştım en kısa zaman da pratiğe geçmeyi düşünüyorum (teori – pratik sonunda yoldaşlar)…

SAG sürecinde ve sonrasında uygulaması, alınması gereken önemli şeyler var. TTB’nin SAG ile ilgili hazırladığı belgeler özenle okunuyor günlerdir, biz birkaç kısmını da not aldık. Gün içerisinde alınması gereken miktarlar çok önemli mesela. En az birkaç litre sıvı tüketilmesi gerekiyor, şeker, tuz, karbonatlı su miktarları ve en önemlisi B1 miktarı… B1 vitamini, özellikle eylem sonrası veya zorla müdahale durumlarında oluşabilecek kalıcı hastalıkları (wernicke korsakoff) önleyebilmek için kesinlikle alnması gereken bir vitamin. Bu süreçte bende bilmediğim, daha önce hiç duymadığım bir sürü şey öğrendim, pratik içerisinde çok önemli deneyimler edindim. Bir de şunu çok daha net anladım: Ben hep SAG tarzı eylemlilik süreçlerini, eylemi üstlenen yoldaşlar üzerinden düşünürdüm, onlara odaklanarak fikir yürütürdüm. Fakat bu süreçlerin bir bütün olduğunu ve en az bedenini açlığa yatıranlar kadar onlarla ilgilenenlere de çok fazla sorumluluk düştüğünü gördüm ve deneyimledim. Hatta sorumluluktan öte, duygusal ağırlığı çok daha harap edici oluyor, bunu çok net anladım. Her eylemin farklı ayakları var ve onlar bir bütün yürüdüğünde süreçte başarıyla örülmüş oluyor.

Tutsak Bir Partizan

Nisan 2019

(Devam edecek)

SAG GÜNLÜĞÜ (1) | “Bedenini açlığa yatıranlar kadar onlarla ilgilenenlere de çok fazla sorumluluk düşüyor”